26 Ekim 2018 Cuma

                AVRUPA’NIN ORTASINDA YAŞANAN İNSANLIK DRAMI: BOSNA SAVAŞI
          Bosna-Hersek, Balkan yarımadasının batı kısmında bulunan, eşsiz güzelliklere ve önemli bir tarihe ev sahipliği yapan, farklılıkları ve zenginlikleri bünyesinde barındıran bir ülke.Yeşilin her tonunun rahatça görülebileceği ormanları, uçsuz bucaksız nehirleri ve dağlarıyla adeta bir açık hava müzesi görünümü veren Bosna, çok değil sadece 25 yıl önce çok büyük ölçekli bir savaşa ve vahşete tanıklık etti. 300.000 bin insanın hayatını kaybettiği, 2 milyon insanın evini terk ettiği ve Dünya’nın seyirci kaldığı savaş 3 yıldan fazla sürdü. 14 Aralık 1995’te imzalanan Dayton Anlaşması ile sona eren savaşın etkileri aradan geçen 25 yıla rağmen hâlen hissediliyor.

          Farklı etnik kökenlerin(Sırp, Hırvat, Boşnak, Arnavut, Sloven, Karadağlı) yıllarca barış içinde bir arada yaşadığı Yugoslavya, ülkeyi 35 yıl boyunca demir yumrukla bir arada tutan Tito’nun 1980’deki ölümünün ardından çalkantılı bir süreç içine girdi. Tito’nun ölümünün ardından göreve gelen Sırp lider Slobodan Milosevic’in aşırı milliyetçi bir politika izlemesi, ülkede bulunan diğer etnik kökenli grupların bağımsızlık hareketlerini başlatmalarına zemin hazırladı. Haziran 1991’de bağımsızlığını ilan eden Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlığının Avrupa Birliği(AB) ve ABD tarafından direkt olarak tanınması Yugoslavya’daki diğer etnik grupları bağımsızlık konusunda cesaretlendirdi. Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlığının AB ve ABD tarafından tanınmasından cesaretlenen Bosna Hersek Kasım 1991’de bağımsızlığını ilan etti ancak Hırvatistan’a ve Slovenya’ya gösterdiği toleransı Bosna’ya göstermeyen Batılı devletler, Bosna’nın bağımsızlığının tanınması için ülkede bir referandum yapılmasını şart koştu. 1990’da yapılan sayımlara göre nüfusunun %45’ini Boşnakların, %36’sını Sırpların ve %15’ini Hırvatların oluşturduğu Bosna’da bağımsızlık referandumu 1 Mart 1992’de yapıldı. Ülkedeki Sırpların boykot ettiği referandumdan ezici bir çoğunukla evet çıkmasının ardından Bosna Hersek 3 Mart 1992’de bağımsızlığını ilan etti ve AB ve ABD tarafından bağımsızlığı tanındı(Hırvatistan, Slovenya ve Bosna Hersek’in bağımsızlıkları Mayıs 1992’de BM tarafından da tanındı.). Ancak bu bağımsızlık süreci ne yazık ki barışçıl olmadı.

           Bosna’nın Yugoslavya’dan kopuşunu hazmedemeyen ve Bosna’yı “Büyük Sırbistan”ın bir parçası olarak gören ülkedeki milliyetçi Bosnalı Sırp’ların silahlı olarak örgütlenip Nisan 1992’de başkent Saraybosna’yı kuşatmasıyla Bosna Savaşı başladı. Başlarda, savaşın Dünya kamuoyu tarafından “küçük bir ayaklanma” olarak görülmesinden ve pek yankı bulmamasından cesaretlenen Sırplar, ülkede büyük bir etnik temizlik(soykırım) hareketi başlattı. Dünya’nın en güçlü ordularından biri olan Yugoslavya ordusunun hemen hemen bütün teçhizatının Sırpların elinde olması ve Yugoslavya ordusunda bulunan birçok Sırp askerin Bosna’daki Sırplara yardım için Bosna’ya gelmesiyle Sırplar savaşın ilk aylarında Boşnaklara karşı büyük bir üstünlük kurdu. Sırpların hastaneleri ve pazar yerlerini bombalaması ve yüzlerce insanın ölümü, savaşta esir edilen Boşnakların toplama kampına atılması ve onlara karşı uygulanan işkencelerin uluslararası basında yer bulmaya başlaması, Sırp askerleri tarafından Boşnak kadınlara yönelik sistematik tecavüz vakalarının had safhaya ulaşması gibi tüm Dünya’nın tepkisini çeken uygulamalara daha fazla sessiz kalamayan BM nihayet Haziran 1992’de savaşa müdahil oldu.

          Savaşta Boşnaklara karşı savaşan tek etnik grup Sırplar değildi. “Büyük Hırvatistan” hayalindeki Bosnalı Hırvatlar da Boşnaklara bir hayli zarar verdi. Özellikle Bosnalı Hırvatların, Hırvatistan sınırında yer alan ve önemli bir sayıda Hırvat’ın yaşadığı Mostar şehrini ele geçirmek için Boşnaklara karşı uyguladığı vahşet ve Osmanlı yadigarı 500 yıllık tarihi Mostar köprüsünü top atışıyla yerle bir etmeleri,başta Türkiye olmak üzere bütün Dünya’nın tepkisini çekti. Elbette sadece tepki gösterilerek bir şeyler değiştirilemezdi, fiili bir şeyler yapmak gerekiyordu. Nitekim öyle de oldu ve BM somut bir adım daha atarak Türk, Fransız ve Hollandalı askerlerin yoğunlukta olduğu yeni bir askeri ekiple Bosna’daki etkinliğini artırdı.

           BM savaşa dahil oldukan sonra Dünya basınının ana gündem maddelerinden biri olan savaş, aylar geçtikçe basının gündeminden düşmeye başladı. İşgal edilen bölgelerden toplanıp otellere doldurulan ve sistematik tecavüze maruz kalan Boşnak kadınlar, dağlara yerleştirilen sniperlarla veya şehre atılan rastgele bombalarla acımasızca öldürülen Boşnak siviller, toplama kamplarında insanlık dışı muamelelere maruz kalan esir Boşnaklar uluslararası medya için artık “sıradan” idi. Tıpkı bugün Suriye’de olduğu gibi Bosna’daki savaş manzarasına Dünya “alışmıştı”, ta ki 11 Temmuz 1995’e kadar... Birleşmiş Milletler(BM) tarafından güvenli bölge ilan edilen ve savaş yüzünden evlerini terk etmek zorunda kalan 60.000’e yakın insana ev sahipliği yapan Srebrenica, savaş zamanında BM tarafından özel olarak korunuyordu. Bosna Hersek’in Sırbistan sınırında bulunan bu kent zaman zaman küçük çaplı saldırılara maruz kalsa da kendini bir şekilde savunmayı başarmıştı. Temmuz 1995’e gelindiğinde yavaş yavaş kendilerine karşı üstünlük kurmaya başlayan Boşnaklar karşısında avantaj elde etmek ve gözdağı vermek amacıyla Sırplar, elindeki bütün kuvvetleriyle BM korumasındaki Srebrenica’ya saldırdı. Güvenli bölge ilan edildiği için şehirdeki bütün silahları toplayan ve kenti korumakla yükümlü Hollandalı BM askerleri, Sırplar karşısında neredeyse hiçbir şey yap(a)madı. 10 Temmuz’da şehre elini kolunu sallayarak giren Sırp askerler, kadınları ve çocukları kamyonlara bindirip şehirden gönderdi. Geriye kalan erkekleri toplama kampına hapseden Sırplar 11-15 Temmuz 1995 tarihleri arasında tam 8372 Boşnak erkeği katletti. Bu, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın gördüğü en büyük toplu katliamdı. Özellikle BM’nin Srebrenica komutanı Hollandalı Thom Karremans ile Sırpların komutanı Ratko Mladic’in katliamdan 1 gün önce kadeh kadehe çekilmiş fotoğraflarının görüntüleri ve katliamın görüntülerinin uluslararası medyaya düşmeye başlamasının ardından yükselen tepkilere daha fazla dayanamayan NATO savaşa dahil oldu ve Ağustos 1995’te Sırp birliklerini bombalamaya başladı.

            Kasım 1995’e kadar süren savaş nihayet 14 Aralık 1995’te Sırp lider Slobodan Milosevic, Boşnak lider Alija Izetbegovic ve Hırvat lider Franjo Tudjman’ın imzaladığı Dayton Anlaşması’yla sona erdi. Savaştan geriye 312 bin ölü(50 bini çocuk), 500 bin yaralı-sakat, 2 milyon göçmen, tecavüze uğrayan 50 bine yakın kadın ve ekonomisi ve altyapısı darmadağın olmuş bir ülke kaldı.
.
SAVAŞIN GÜNÜMÜZE ETKİLERİ
Savaşın üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen Bosna Hersek’te birçok insan hâlen savaşı içinde hissetmeye devam ediyor. Öldürüldükten sonra Sırp askerler tarafından toplu mezarlara gömülen kurbanların cesetlerinden bazıları(yaklaşık 15 bin) savaşın üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen hâlâ kayıp. Savaşta Sırp askerler tarafından tecavüze uğrayan Boşnak kadınların doğurduğu yaklaşık 20 bin çocuk da günümüzde Bosna toplumunun en büyük problemlerinden biri. Savaşın Bosna’ya bıraktığı kötü mirastan biri olan bu çocuklar toplum tarafından dışlanıyor, büyük bir kısmı anneleri tarafından istenmiyor ve devlet işlerinde büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Savaşın Bosna’ya getirdiği bir başka büyük sorun ise Dayton Anlaşması’nın getirdiği karmaşa(Dayton Anlaşması ile ilgili daha fazla bilgiyi Politika birimine gönderdiğim “Bosna Hersek’teki İstikrarsızlığın Temel Sebebi: Dayton Anlaşması” adlı yazımda bulabilirsiniz).Savaş her ne kadar 25 yıl önce bitmiş olsa da Bosna için hâlâ sıkıntılar yaratmaya devam ediyor. Aradan 20 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen Bosna’da yeni toplu mezarlar bulunmaya devam ediyor.
LAHEY SAVAŞ SUÇLARI MAHKEMESİ VE SAVAŞ SUÇLULARININ ALDIĞI CEZALAR
Bosna savaşının ardından savaş suçlularını yargılamak için Hollanda’nın(ne kadar ironik) Lahey kentinde kurulan Lahey Savaş Suçları Mahkemesi kurulduğu günden bugüne dek birçok davayı karara bağladı. Başta Srebrenica olmak üzere birçok katliamın askeri sorumlusu General Ratko Mladic(Mayıs 2011’de Sırbistan’ın Zrenjanin kentinde yakalandı) Kasım 2017’de müebbet hapse mahkum edildi. Katliamların siyasi sorumlularından Sırp Sosyal Demokrat Partisi lideri Radovan Karadzic(Temmuz 2008’de Belgrad’da yakalandı) Mart 2016’da insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı 40 yıl ceza alırken, bir diğer siyasi sorumlu Slobodan Milosevic ise Lahey’de yargılanması devam ederken Mart 2006’da Lahey’deki hapishanenin hücresinde ölü bulundu. Mahkeme ayrıca, Mostar Köprüsünün yıkılmasından ve birçok sivilin öldürülmesinden sorumlu tutulan Hırvat General Slobodan Praljak’ı geçtiğimiz Aralık ayında 20 yıl hapis cezasına mahkum etti ancak Hırvat General milyonlarca insanın televizyondan canlı izlediği duruşmada kararın okunmasının ardından yanında getirdiği siyanürü içerek intihar etti. Lahey Savaş Suçları Mahkemesi kurulduğu günden Aralık 2017’ye kadar 6’sı müebbet olmak üzere toplam 90 savaş suçlusu sanığa ceza verdi ve ortada başka bir dava kalmamasının ardından varlığına Aralık 2017’de fiili olarak son verdi.

Her ne kadar Uluslararası aktörler ve BM “Bosna’dan gerekli dersleri aldık.” dese de başta Suriye olmak üzere Dünya’nın birçok noktasında hâlen yeni “Bosna”lar var. Dilerim BM ve diğer uluslararası güçler Bosna’dan ve Srebrenitsa’dan gerekli dersleri gerçekten çıkarır ve umarım bu insanlık dramları bir daha yaşanmaz.
KAYNAKÇA: www.bosnahersek.ba, www.bbc.com.tr, www.aljazeera.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder