YAŞANILAMAMIŞ ÇOCUKLUKLAR
Çocukluğum orta hâlli bir şehrin
orta hâlli sayılabilecek bir mahallesinde geçti. Mahallede birçok arkadaşım
vardı. Onlarla birlikte mahallede top oynadık, apartmanların zillerine basıp
kaçtık, dertlerimizi, üzüntülerimizi, sevinçlerimizi paylaştık. Birlikte çok
güzel zamanlar geçirdik. Hiçbirimizin elinde son model telefonu ya da ayağında
pahalı spor ayakkabısı yoktu ama hiçbirimiz halimizden şikayetçi değildik.
Çünkü şunu biliyorduk ki sahip olduğumuz birçok değerli şey vardı şükretmemiz
gereken. En azından barış içinde yaşadığımız bir ülke ve başımızı soktuğumuz
sıcacık yuvalarımız vardı. Biz şanslı çocuklardık çünkü çocukluğumuz dünyada
çocukluğun en dolu, en güzel geçirilebileceği yerlerden birinde geçti.
Ne yazık ki Dünya’daki birçok çocuk benim
kadar şanslı değil. Dünya’nın birçok bölgesinde, özellikle Orta Doğu’da, savaş,
açlık, ölüm gibi hayatı birinci derecede etkileyen faktörler yüzünden çocuklar
maalesef ya çocukluklarını tam yaşayamadan erken yaşta “büyüyorlar” ya da belki
de daha Dünya’yı hiç tanıma fırsatı bulamadan küçücük bedenleriyle Dünya’ya
veda ediyorlar.Yaklaşık 6 yıldır her gün haberlerde gördüğüm ama artık tepki
vermemeye başladığım Suriye’deki savaş görüntüleri her ne kadar benim için bir
rutin haline gelmişse bile bu savaş hâlen bir yerlerde masum çocukların
çocukluğunu çalmaya devam ediyor. Savaş kimi çocukların annesini, babasını,
kardeşlerini alıyor, kimi çocukları sakat bırakıyor, kimilerinin de hayatını
elinden alıyor.Ülke olarak birçok fedakarlık yapıp binlerce Suriyeli çocuğu
ülkemizde misafir ediyor olsak bile hâlen birçok çocuğun Suriye’de savaşın
içinde yaşıyor olması beni çok rahatsız ediyor. Düşünsenize daha dünyayı yeni
yeni tanıyan, sokaklarda top oynayan, tek gayesi eğlenmek olan “minik”
insanların üstüne her gün yüzlerce bomba, binlerce mermi yağıyor. Çocuk bu,
elbette savaşı, bombaları, mermileri bile bir oyun haline getirmesini bilir
fakat anne, baba ya da kardeş ölümü gibi bir çocuğun dünyasında çok büyük
yıkımlara yol açabilecek olaylar da bir çocuğun daha çocukluğunu tam
yaşayamadan onu elinden alıp çocuğun erkenden “büyümesine” neden olabiliyor.
Maalesef çocukluğunu yaşayamayan
insanlar sadece Anne Frank’le sınırlı değil. Hâlen dünyanın dört bir tarafında
binlerce “Anne Frank” var. Sırf dini, dili, ırkı ya da rengi farklı olduğu
için dövülen, sakat bırakılan, toplama
kamplarında ölüme terk edilen binlerce Anne Frank...Bu insanların çocukluğunu
onlardan çalanlar uzaylı ya da evrenin başka bir yerinden gelen yaratıklar
değil, onlar da bizler gibi iki gözü, iki kulağı, ağzı olan birer insan. Dünya
tüm çocukların harika bir çocukluk geçirmesini sağlayacak bir güce sahip fakat
onlardan çocukluğunu çalanlardaki öfke, kin, aç gözlülük var olduğu sürece aynı
şekilde Anne Frank’ler de var olmaya devam edecek.
Özetlemek gerekirse, Dünya,
içinde bulunan tüm insanların çocukluğunu yaşayabilmesi için gereken her şeye
sahip muazzam bir gezegen; yeter ki öfkemizi, hırslarımızı, açgözlülüklerimizi
bir kenara bırakıp bir insanın sahip olabileceği en değerli hazinelerden biri
olan çocukluğu onlardan çalmayalım. Yeter ki bir karış toprak uğruna binlerce
çocuğun gülümsemesini onların elinden almayalım. Umarım Dünya’daki her çocuk tıpkı
benim gibi çocukluğunu rahatça, eğlenerek, barış içinde yaşar.Yazımı
Anne Frank’ in toplama kampında ölmeden 2 ay önce günlüğüne yazdığı şu sözlerle
bitirmek istiyorum:”Herkes uyumadan önce her gece o gün başından geçen olayları
bir sıradan geçirip hangilerinin yanlış olduğunu düşünseydi kim bilir dünya ne
kadar daha güzel, daha yaşanası bir yer olurdu.”(Frank 75).
Mehmet Akif Sabuncu
KAYNAKLAR
Frank, Anne. Anne Frank’in Hatıra Defteri*Amsterdam. Epsilon
Yayınları, 2015. Baskı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder